Geceydi, işte gece dediğin böyle olur! dedirtebilecek kadar has bir geceydi.
Hava da sis vardı, ve bu sis arkasındakini göremediğimizden merak duyduğumuz için
bize çekici ve bir o kadar da kirli geliyordu.
Sis denizin üzerinde tek başına gezerken, denizin yanında ki bir lokanta da bir edebiyat toplantısı vardı.
Şairler rakılarını yudumluyordu, hoş ve neşeli bir sohbet tatlı bir motifti masalarda.
Bütün mekan bir anason tanrısının yarattığı kadar çekiciydi.
Her yer içmeyenler için leş gibi içenler için mis gibi anason kokuyordu.
Masalar da oturan şairlerin, bilim adamlarının, öğretmenlerin tavırları o kadar soğuktu ki sıcak olanlar üşüyordu.
Konuşmaları, kendine olan güvenlerinden yapılmış bir esans kokusuydu bütün mekanı kaplayan
ve soğukdu tene sıkıldığı zaman üşüten. Anason tanrısı gülümsedi şairlere, toplantının sunucusu ''Türkiyenin yaşayan en iyi şairlerinden birini davet ediyorum sahneye'' dedi.
Ve herkes bir sustu, rakılarını masaya bıraktılar, şairi dinlemeye koyuldular.
Şair sahnede, ''Arkadaşlar sessiz olurmusunuz ?'' Dedi ardından ''Aşk iki kişilikdir diye bir şiirimi okuyacağım'' dedi.
Ve yan masalardan bir gülüşme koptu, şair mikrofona doğruldu ve ''Aşkın iki kişilik olması size çok mu komik geldi?'' diye bir soru yöneltti, ve gülüşmenin geldiği yerde, anason kokusu hariç hiç bir varlık yok gibi geldi şairin gözüne, o bölgede ki sesler kesildi.
Şair; ''Lütfen masalara yapan servisleri durdururmusunuz? ve lütfen siz de biraz sessiz olur musunuz?'' dedi haklı ve geçmişden bu yana duyulan ismine dayanarak.
Ardından servisler durdu, insanlar bir baskı altın da sessizleştiler ve hiç biri ''Bu adam okuduğu şiirin güzelliği ile okuyuşun da ki ikna ediciliği ile bizi sustursun, sus diyerek değil!'' demedi.
Şair ilk şiirini okuyordu heyecanla, belki de göstermelik bir heyecanla.
Şiir bitti ve eller kızarana kadar alkışladı herkes. İkinci şiire geçiyorum dedi şair,bu esnada hikâyenin anlatıcısının gözüne, o sis'e rağmen, küçücük kayığı ile elinde tek bir el feneriyle ilerleyen bir kaptan gözüktü mekanın saydam camlarından.
Hikâyenin anlatıcısı ayağı kalktı, ayağı kalkınca fısıldamalar ve yuhalamalar oldu.
Anlatıcı daha yakından görmek için kayığı mekandan dışarı çıktı.
-Hikâyenin mekan içinde olan bütünlüğü bozuldu.
Anlatıcının gözüne, tek başına bir kayığı yöneten kaptan daha ilginç gözüktü.
Oturup park görevlileri ile kayığı seyir etti. Kaptanın elinde ki fener, sisin yardımı ile yok oldu.
Anlatıcı içeri girdi yeniden.
-Hikâyenin mekan içinde olan bütünlüğü devam ediyor
Kendi masasına doğru ilerlerken pis pis baktı herkes, sandalyesini geriye çekti, ardından oturdu ve rakısından bir yudum aldı.
Ardından toplantının sunucusu; ''Evet çok büyük bir isim dinledik, şimdi de organizasyonumuzun genç isimlerinden biri nâzım hikmetin şiirlerinden birini okuyacak'' dedi.
Sunucu tam ''Genç'' derken, herkes mezelerinden birer parça attı ağızlarına.
Genç, ürkek bir ceylan gibi adımlar atarak sahneye çıktı, mikrofonu eline aldı, herkese bir baktı ve yutkundu ardından.
''Bu güzel gecede hiç nâzım hikmet şiiri okunmadığından, ben de nâzım hikmet şiiri okuyacağaım'' dedi genç, ve yeniden yutkundu.
Nâzım hikmet duyulunca ortam da, bir fısıltı oldu ardından hoş bir gülümseme ikinci bir motif oldu masalara.
Genç ''İzin verirseniz'' dedi, ardından fısıltılar kesildi.
Okumaya başladı genç, her cümleyi tek tek heceleyerek, o kadar kötü okuyordu ki şairlere göre, herkes farklı jestlerle belli ettiler bu durumu.
''Olur mu canım ben daha güzel okurum!'' İfadesi ile pis pis sırıttı bütün şairler. Genç şiirini okuyordu he ce le ye, he ce le ye, o kadar kötü geliyordu ki bu durum insanlara, herkes konuşmaya başladı yanında ki ile.
Genç hiç kimseye aldırmayıp sesini daha yükselterek şiirini okuyordu, bu sefer insanlar daha çok yükseltiyordu sesini!
Daha da yükseltti sesini genç, o kadar inanıyordu ki okuduğu şiire, gözü ezberinde ki harflerden başka birşey görmüyordu.
Harfler akıp gidiyordu gözlerinin önünden, bir yandan iğrenç bir gürültü, bir yandan da mekanda uçuşan harfler vardı.
Genç şiirini bitirdi, nezâketen ufak bir alkış aldı ardından yerine oturdu, gözlerinde hala o inancın ışığı yanıyordu.
Ardından rakılar yudumlandı, oyun havası çaldı müzisyenler, herkes çıkıp dans etti, ama genç oturuyordu yerinde, gözlerinde hala o inancın ışığı yanıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder