3 Nisan 2009 Cuma

Baldar


Koca dağın tepesinde baldar, kör olduğu için tanrılara lanetler, küfürler yağdırıyordu.
Üzerine okyanus boşalırmışcasına yağan yağmura ve deli gibi çakan şimşeklere aldırmadan ''NE OLACAĞI VARSA OLSUN KAHPE TANRILAR YAKIN KÖMÜR EDİN BENİ!''
diye haykırıyordu. İri boğazından çıkan gür sesi karşıda ki dağ'a çarpıp geri dönüyordu.Kasırganın uğultusu o kadar güçlüydü ki kulakları sağır ediyordu, ağaçları köklerinden söküp sürüklüyordu.
Baldar kuvvetli bacaklarıyla toprağa sımsıkı sarıldı ama tanrıların önünde eğilmedi. ''SİZE SESLENİYORUM EY ALÇAK TANRILAR BOYUN EYMEM SİZE DUALARIMI KABUL ETMEDİNİZ GÖZLERİMİ AÇMADINIZ BENDE SİZİN KULLARINIZ ALIRIM!''
diyerek, toprağa delice bir güçle sapladığı baltasını, aynı güçle yerinden söküp köye doğru yola koyuldu. En az bir ayı kadar iri olan kolları, bacakları şimşeğin ışığı ile parlıyordu.
Gözleri göremesede, bir kaplan kadar narin kulakları vardı.Örülmüş gür saçlarını ve sakallarını rüzgâr sağına savuruyordu.
Köye naralar atarak girdi, kadınlar çığlıklar içinde kaçtılar, erkekler silahlarına sarıldı ama ne fayda!
Duyduğu her sese doğru var gücüyle baltasını savuruyordu, baltası kalkanları,zırhları ikiye ayırıyordu. Balta bir insana geldiğinde hali kopan kalkanlarla aynı oluyordu.
Uzun bir süre böyle dövüştükten sonra, çığlıkların yerini inlemeler aldı.Daha sonra inlemelerde kesildi.
Gecenin soğuğu yerini bütün vücudunu boyayan sıcak kana devretmişti. Evin birinden acıyla dolu bir gülme sesi geliyordu, baldar kafasını hemen sesin geldiği yöne çevirdi.
Yavaş yavaş eve doğru yürüdü, ve aniden baltayla kapıyı yarıp içeri girdi gülme sesinin geldiği yere baltasını savurdu, gülme sesi kesildi ve kırılan tahtaların sesini duydu.
Kocaman adam olduğu yere yığıldı, kırılan tahtanın sesi ve gülme sesi birbirini tekrar etti. Baldarın öyle başı ağrıyordu ki beyni yerinden çıkacak gibiydi, o acı gülme sesi sonsuza dek kulaklarından eksilmedi.

Hiç yorum yok: