3 Ekim 2010 Pazar

Denek

Bedeni yüzüstü düşmüş
gözlerinden üzüntü düşmüş
ağzında yarım kalmış bir slogan ile
yatıyordu yerde
cepleri manifestolarla dolu
kahverengi gözleri sonbaharı
gözyaşları dökülen yaprakları andırıyordu.

Sürekli binbir türlü şey üzerine düşünür, binlerce yazı yazardı.
Amacı insanlara anlayış denen erdemi aktarmakdı, yani yıllarca bunun için uğraşmıştı rıfat.
çünkü herşeyden önce, bütün bilgilerden, en güzel sözlerden önce, çevresindekilerin birbirini anlamsını istiyordu.
sanki topluluk birbirini anlayınca, sorunların büyük bir bölümü çözülecekti, aslında biraz da anlaşılmak istiyordu.

Üzerinde, 'kabataş belediyesi' yazan bir çöp tenekesine tutunarak kalktı düştüğü yerden.
bir şeylerin tepesine çıkıp anlayış üzerine yazdığı bir iki şeyi mırıldanmak geçti ağzından... boşverdi.
'Nasıl olsa anlamayacaklar' dedi, 'Yada ben mi anlayışsız davranıyorum?' diye sordu kendine.
Fındıklı parkına geçmek için, trafik lambasında yürüyormuş gibi yapan yeşil adamı bekledi...
yedi sekiz saniye boyunca bekledi kıpırdamadan ve konvoy halinde geçmeye başladılar karşıya.
Kendi dahil çevresinde ki herkesi yürüyormuş gibi yapan yeşil adama benzetti.
Fındıklı parkına ulaştı sağ salim, bir 'Oh' çekti, arka cebine attı elini tarağını çıkarmak için, sonra vazgeçti, rüzgâr nasıl olsa bozacaktı saçlarını.

Bir sigara çıkardı ceketinin iç cebinden, ellerini siper etti kurşun gibi esen rüzgâra, sigarasını yaktı.
'Artık yazmayacağım' diye geçirdi içinden, yazsam da yazmasam da kimsenin değer gösterdiği yok dedi.
Bir midyeci gördü, yanında bir simitçi, çaylarını içen insanları gözledi, içi gıcırdadı, 'Değer kazanmak için değil, değer katmak için yazıyorum' dedi.
Hemen ardından yazmak için bir iki şey geldi aklına, gurur duydu daha demin söylediği güzel sözden, bu onu bir iki hafta idare ederdi.

Arka cebine attı elini, bir iki dişi kırık tarağını çıkardı, rüzgârın saçlarını bozacağını bile bile taradı saçlarını.
Rüzgâr herkesin saçını aynı anda bozdu...