22 Ocak 2009 Perşembe

Muthaç - II


Demir kapı gıcırdadı ve salih evine girdi.
Onda diğer insanlarda olmayan bir yetenek vardı, ne rüya görmek istediğini kendisi seçiyordu.
Salih bir şeyler atıştırdıktan sonra, doğru yatağına gitti, ışıkları kapattı ve en sevdiği rüyayı görmek için kafasını yastığa koydu.
Yaklaşık beş yüz kere, '' seri katilim '', '' seri katilim '' diye sayıklayarak uykuya daldı.


Rüyasında, sanatın kalbi, hümanizm'in doğduğu yer, italyadaydı.
Yanında, siyah saçlı siyah sakallı, yüzü küçük, içeriye gömük, usta bir kâtil ile hafif tombul, sarı saçlı ve saçları süpürge gibi kafasından fışkıran bir piyanist ve aynı zamanda kâtil vardı.
Yıl başı günü, üçüde sadece birilerini öldürmek için gerekçe arıyordu.
Piyanist, ağzından dumanlar çıkarak, '' Bakın şunu öldürelim, boyu çok uzun '' dedi, fakat diğerleri onaylamadı.
Ufak evlerin, girilebilir camlarına bakarak yürüyorlardı, bir evde isânın indiği çam ağacının olmadığını fark ettiler,
Hepsi birbirne baktı ve soğuk bir yüz ifadesiyle camı kırdı piyanist, fakat salih içeriye girmedi, o öldürmekten değil izlemekten zevk alıyordu.
gayet normal bir şekilde, içerideki ''Dinsizin'' boynunu kesip yavaşça yere bıraktılar.
tam evden çıkacaklarken, evin solundaki pencere açıldı ve içeriden neşeli bir kız çıktı elinde sigarası ile salihi görmezden
gelerek, '' Ahh komşu, bişeyler çalsana '' dedi, önce durumu anlamadılar, salih kâtil dostlarının içeride olduğu camdan kafasını uzattı,
duvara dayanmış bir piyano gördü, anlaşılan öldürdükleride piyanistdi, göz ucuyla piyanoyu işaret etti piyaniste, siyah ve parlak bir piyanoydu.
Piyanist başladı öldürmekten aldığı hazın şiirini çalmaya, camdaki kız daldı bir boşluğa, Salih, '' İstersen bizde şarkı söyleyerek eşlik edelim '' dedi, kız aniden kafasını döndü salihe, üç saniye yüzüne baktı salihin, '' Tamam, olur '' dedi.
Bir şarkı tutturdular, şarkı hiç bir dilde değildi, ikiside aynı şarkıyı, aynı ezgide söylüyorlardı..
Salihin, kıza karşı sıcak bir duygusu vardı, fakat bilinen hiç bir duygu değildi bu.
Ne aşk, ne dostluk, ne de sevgi, ama kalp atışları üç yüz beygir gücündeydi salihin.
Daha fazla dayanamadı ve atladı kızın dudağına, kız önce sersemledi sonra oda bıraktı kendini salihe.
Salih aceleyle evin camından içeri girdi, camı kapatıp, usulca kızın üstündeki geceliği çıkardı.
Memelerini avuçladı kızın, dudaklarını sırıl sıklam etti, yer yüzünde hiç bir canlıdan ve tanrıda olmayan bir şehvet ile sevişiyorlardı.

Salih, arabaların gürültüsüne uyandı, yeniden uyumaya çalıştı ve başardı.

Yine aynı yerdeydi fakat bu kez rüyada olduğunun farkındaydı, acı sesle, '' SEN RÜYASIIIN '' diye bağırdı, kız sadece gülümsedi.

ardından yeniden uyandı salih, '' YETEEEEERR '' diye haykırdı, yeter..

dört döndü uyumaya çalıştı, fakat hiç bir rüyasında aynı kızı göremiyordu.
Bir rüyasında kendini trenin karşısında buldu, hiç kaçmaya çalışmadı trenden, ışık gittikçe büyüdü, büyüdü, en sonunda heryer bembeyaz oldu.
Salih komşuları tarafından, karşı duvara yapışmış kanlar içinde, '' Yaşıyorum '' , '' Yaşıyorum '' diye sayıklarken bulundu ve ardından sesi kesildi...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Muhtaç - I


DIN DIN DIN ! DIN DIN DIN ! Ananınnn ! saati duvara fırlattım, yine ananın, off ! kırk dokuzuncu kırdığım saatti bu.
İşin gücün yoksa şimdi kalk güzelim yataktan saat almaya git. SOKARIM ŞİMDİ SAATE ! çektim yorganı üstüme ohhhh...
Sıcacıkk. bir saat uyuduktan sonra gözlerimi yarıladım, nooluyo lan, dışarda hiç bir araba gürültüsü, insan vızıltısı yok.
Kalktım camı açmaya çalıştım, kodumun camı açılmıyoki , çek babam çek, çek babam çek, Pat etti yüzüme çarptı kafamda on beşinci şişlik kabardı,
Başımı tutarak camdan dışarı baktım. Arabalar olduğu yerde duruyor, ellerinde çantaları ile işe koşuşturan insan sürüsü yok.
'' Lan yoksa hala uyuyor muyum? '' göz kapağımı parmağımla kaldırdım,'' yoo uyanığım ama niye dışarıda kimse yok ?
Sokağa çıkma yasağımı var yoksa, tövbe tövbee ''. pantolonumun içine girdim, bacağımda pantolona. Yeşil tişörtümü giydim üstüme, ''hey yavrum bee''.
Gogol’un paltosu lakabını taktığım paltomu giydim, biliyorum mizahım kötü ama olsun bununla idare edin işte. Kapıyı açtım.


İşte dışardayım !
'' Yav niye kimse yok ? '', bizim bakkala doğru ilerledim, kepengler kapalı. Hayalet şehir sanki, tek ses rüzgarın ağacı hışırdatışı.
'' KİMSE VARMII ? '' Diye bağırdım, uzaktan biri daha bağırdı '' Kimse varmı '' diye, yok lan bu benim yankımmış. Önüme gelen apartmana daldım, her kapıyı çaldım. AÇAN YOK !
Ya herkes seyehatemi çıktı ? ama arabalar yerlerinde. Sersem bir şekilde ilerledikten sonra karşı kaldırımda, sözde '' Süper '' market, sağıma soluma bakmadan bir adım attım, ama emin olmak için soluma baktım. Ben hep soluma bakarım
eski bir alışkanlıktır, sağıma hiç bakmam. yolun ortasına geçtim, araba geçmiyor, uzandım asfalta, güneş sıcacık etmiş. Garip bir duygu tabi, her gün arabaların altında kalma korkusuyla koşa koşa karşıya geçtiğin kaldırımda şimdi uzanıyorsun.
Ee hayat bu ne olacağı hiç belli olmaz, ne demişler '' Damlaya damlaya göl olur '' yok yerinde olmadı bu. asfaltın ortasında beş dakika istirahat ettikten sonra karşıdaki süper markete daldım, nasılmı ? cama kafa atmadım, öyle diyicem sandınız demi ? Salakmıyım o kadar.
Tabikide cama yumruk attım. içeri girdiğimde tuvalet kağıtlarının altın dişi parladı, hemen alıp kanayan elime sardım.
Oyyyy ! Alabildiğine abur cubur, alabildiğine yemek ! Aldım reçel kavanozunu daldırdım parmağımı, tatlımı tatlıı ! Elimdeki kanlarıda reçel sanıp dilimle sıyırdım.
Heytt be ! Ne adammışım, hayat beni ne hallere getirdi, vampir bile oldum. Markette elime ne geçerse yedim. Yemek o kadar boldu ki aklımı kaçırdım artık. Et bölümüne girdim, pastırmanın arasına çükümü koydum. Hahaha huylandım lan.
Marketten çıktım, boş boş gezindim öyle, fazla dik olmayan bir yokuş, yattım tepesine bıraktım kendimi yuvarlandım, yuvarlandım, sonra çıkıp yeniden yuvarlandım. Aldığım zevk bitmek bilmedi, bizi yıllardır kandırmışlar kendi etiketledikleri şeyleri zevk diye.
Yokuşun bittiği yerin solunda av tüfeği satan bir yer, aldım içeriden bir tüfek.
Ben öyle sizin gibi hayvan avlamayı sevmem, ne zevk alıyorsunuz hayvanları avlamaktan ? ahh keşke hayvanlarda tüfek tutabilip sizi avlasaydı, bu seferde idam ederdiniz onları. Yok yok bence onlar insan, siz hayvansınız. Elimde tüfekle olmayan hayvanları avladım, yani sizleri.
Soyguncuymuş gibi ağzımda peçeteyle, dükkanlara girdim '' Ya paranı, ya canını '' diyerek vurdum olmayan hayvanları. Kendi çapımda soygunculuk oynuyordum. Buz dolabında ki soğuk biralar '' GEL BENİ İÇ '', '' GEL BENİ İÇ '' diye bağırıyorlardı bana, geldim onları içtim.
On dakikaya kalmadan beynim zonkladı. Ne yapayım bünyem zayıf. Allahtan çok kaçırmadım, doktorda yok alkol komasına girersem, üstünde '' SATILMAZ '' Yazan kömürleri iğne yapıp basardım kendime valla.
Bir elimde bira, diğer elimde tüfekle, kovboy gibi gezindim ortalıklarda zevkliydi de, canım sıkılınca evlerin camlarını indiriyordum. Camlardan çıkıp '' Oğlum ne yapıyorsun daha yeni taktırdık camı ,top oynamayın mahallede '' diyen teyzelerin sesleri geldi kulağıma, cam kırılmasının seslerini duyunca.
Bir dergide okumuştum, insan çok uzun süre sessiz kalınca gaipten sesler duyarmış. Bende ses olsun diye elektronik aletler satan bir mağazadan teyp aldım, içine rasgele bir kaset taktım.
Bu seferde hip-hopcu olmuştum. Omzumda teyp, sağ elimde tüfekle geziyordum. Fakat bir şey eksikti, hiç insan yoktu. Bir insan yüzü görebilmek için yanıp tutuşuyordum.
Çıkardım paltomun iç cebime stokladığım biralardan birini. Açtım bir yudum aldım, ohh serinledim, tam bir yudum daha alacakken, yakamda banka güvenliğinin elleriyle uyandım.
'' Siktir git lan. Başka yerde uyu '', Oooohh insannn !! sarıldım banka güvenliğine, bana bakıp gülümsedi '' İşten sonra buraya gelsene '', adama bir yumruk atıp yere serdim '' Orospu çocuğu ! Gey değilim. Bari bıraksaydın da birayı bitirseydim ''...